Kayıtlar

Ağustos, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ade(a)m

bir adamın adem elması.. kanca olur da bir kadının uykusuna, batar, kanatır uyutmaz..

ölü doğan şarkı

intihar ediyor yağmur damlaları… olay yeri, odamı camları. bir şarkı doğuruyor ölümleri şarkı kız, veriyorlar adımı. şarkının sözü çok anlatamaz. dili yok söyleyemez. şarkı kız adı ben. doluyor canıma bir ten. ve camda ölü canlar gecenin sonu görünmüyor. şarkının soluğu sık son solukları zaten. şarkı sendeliyor sokaklarda son adımında sen. şarkı kız, adı ben…

karamsar sesler

ses vurur kırılır ses, ses parçalarıyla sevişir düştüğü yerde.. kasvettir bıraktığı, umutsuzluk biraz, perde ardında bir çift insan gözü, gülüşü.. işte tam o esnada kulağa çalınan ne varsa, karamsar kelimeler soyundandır.. ne var, ne yok karamsardır..

gia sou*

Senin kıyında beslenen balıklar, gelir sofrasına benim insanımın, kadehler kalkar... Benim masalarımda söylenen türküleri alır rüzgar, seni ıslatan dalgalara katar... Aynı havayı, aynı kahveyi paylaşırız biz... Nasıl ayrı düşeriz, nasıl üstün oluruz birbirimizden? *yunanca: şerefe

Renkli Sanrı

aklımdasın bir yokluk ertesi kadar soğuk hava bir varlık sanrısı kadar alaycı renkler dans ediyor senin yokluğunda bile ellerine değmiş gibi kırmızı, mavi dudaklarını öpmüş gibi sarı uyumuş gibi koynunda.. kalem tutukluk yaparken bir yandan karalıyor beyaz kağıdı karalandıkça kağıt karaya vuruyor önce renkler sonra renklerin dansı aklımdasın bir çokluk tebessümü tüm bedenimde bir yokluk göbeği kadar ayaz içim-de..

Karışık

yaşlandıkça insanlar, gençlik meselesinin hayata bakışla, yaşam biçimiyle alakalı olduğunu söylüyorlar. halbuki şimdi yaşlı olup bunu söyleyenler, gençken pek de güzel yaşa bağlıyorlar gençlik olgusunu. bu ne perhiz, bu ne kırışık turşusu..

Midem Kalemi Akıttı, Şükrettim…

zor zamanlar yuttum dün gece art arda ağır geldi ve kaldıramadığından bu ağırlığı yüreğim bir avuç dolusu zor zamanlar daha yuttum derin bir uyku için uyuyamadım… zor zamanlar yuttum dün gece midemde bir ağrı. gözlerim her şeyi çift gördü önce sonra da hiçbir şey görmediğini… zor zamanlar yuttum dün gece şükredecek bir şey kalmamıştı. kalemi oynattı elim, şükrettim… zor zamanlar yuttum dün gece ruhum teslim oluyordu. bir tanıdık gözyaşı tuttu elimi ruhumu bedenime geri koydu. midem ağrıdı dün gece zamanların ağırlığından. yoruldu fikrim. gözlerim her şeyi çift gördü önce sonra da hiçbir şey görmediğini gözlerim aktı yanaklarımdan şükredecek bir şey kalmamıştı. kalemi oynattı elim şükrettim… Aslı AKER 24.11.2004

110m²

110 m² yalnızlık Sürgün manzaralı. Kolu kırık ağaçlarla çevrili tepede, Kara bulutlarla, yorgun zirveye yakın. İki katlı korkulara sahip pencerelerim. Panjurlarımdan güneş görünüyor. Geceleri üç odalı yağmurlar yağar. Bir odasında sensizlik, Bir odasında sessizlik, Son odasında ümit vardır. Ümit iyi gelir toprağa. Yeni kollar yürür ağaçlardan, Kim bilir ne zaman kırılmak üzere. Sıcağı barındırmaz. Camları kırıktır, kapıları firarda. Çığlıkların yankılandığı merdivenlerde Kovalamaca oynar dolap gıcırtıları. Yürekler unutulmuştur burada. Bırakılmış, terkedilmiş ya da her neyse. Onlarca hikaye saklar bu duvarlar. 110 m² yalnızlık, Sürgün manzaralı. Dallarında gözyaşı olan pınar ağaçları. Gökyüzüyle küsmüş çiçeklerle kaplı yer. Alabildiğine gri, alamadığına mavidir denizi, Kumları çuvaldızdan bozma. 110 m² yalnızlık. İki katlı öksüzlükler. Bir katında evcilik uyur, Diğer katında körebe salınır kör kör. Menteşeleri uyumaz rüzgarların. Zamanın her köşesinde yaralar adamı. Yağlanmak ister art

GidenGidene

İki yabancıdan daha yabancıyız artık birbirimize. Sözler mekik dokumuyor artık aramızda uykusuz gecelerde. Aynı filmi izleyemiyoruz bir koltukta. Perde kapandı. Aşk gitti. Kırıntıları var elimizde taze anıların. Tutkulu öpüşleri dilimizde sevdalı zamanların. Sen yoksun bu gece yarısı bu şehirde. Ben buradayım ama yokum aslında hiçbir yerde. Sende de değilim artık. Bir zamanlar tek limanım olan sende de değilim artık. Perde kapandı. Aşk gitti.

CiddiyiM

Hayatın ne denli ciddi olduğunu evet, unutabiliyor insan bazen; öteleyebiliyor, iteleyebiliyor ciddiyetini hayatın.. Ama o "tensel aşk" da, hatırlatmasa olmazmış gibi, insanın beynine beynine sürüyor arabalarını.. Bazen vıcık vıcık yaşanan aşk, nasıl da dersler vermeye kalkıyor insana.. birdostsohbetinden

Bir Otobüs Camından...

Ben ardımı dönüp giderken, sen ellerini kaldırıp gitme dedin yalnız, ama ben gittim. Gidecek bir yerim olduğundan değil, gidecek yerlerim var sandığımdan biraz, ama en çok kendi içime düşmüşlüğümden. Gittim. Seni bir otobüs camından izlerken, sen bir otobüs camının ardından bakarken bana son kez. Bir şehir nasıl kül olurmuş bir anda, o "an" ne kadar uzun sürermiş istediği zaman, gördüm giderken. Ne çok şey gördüm gideken bilsen. Senin varlığının nasıl karıştığını yokluğa, bundan sonra, olur ya çağırmak isterse sesim seni, bana yanıt vermeyecek sesini yuttuğunu. Ve seni aslında, hiçbir zaman kazıyamayacağımı içimden. Gördüm. Şehrin mor çiçekleri yanmıştı önce, şimdi tutuştu kırmızı laleler. Bir varmış, bir yokmuş, bir gülmüş, bir sönmüş, bir yanmış, hep yanmış demiştim yanarken mor çiçekler. Şimdi sözüm yok yangınına lalelerin. Ben gittim ardımı dönüp sen ellerini kaldırıp gitme dedin isteksiz, bir otobüs camından gördüm, kül oldu şehir...

Ve o, hiçbir şey demedi...

bir başlangıç ya da bir son cümlesi... "ve o hiçbir şey demedi, yürüdü elinde valizi, ardına bile bakmadı, gitti..." ya da "geçtim karşısına bağırdım, çağırdım, sövdüm hatta... devirmedi bile gözlerini, öylece baktı birkaç an mesafesi ve o hiçbir şey demedi..."

Bir Dost'un Şarkısı...

Kasım Doğan... Benim can dostlarımdan biri. Ve bu şarkı, onun şarkısı, kulak kabartın diye... http://www.youtube.com/profile?user=tryin2singout