Bir Futbol Yazısı

2008-2009 sezonu açıldı. Alışveriş merkezlerinde, televizyonlarda ve tabi ki Turkcell Süper Lig de. İlk hafta maçları oynandı, takımlar çekildi kenara, ikinci hafta beklenir oldu. Galatasaray ve Beşiktaş oynadıkları maçların ilk devrelerinde sıkıntı yaşasalar da sonradan işi koparmayı bildiler. Oynanan tüm maçların genel görüntüsü ise bu sezon futbol adına enteresan skorlar, maçlar göreceğimizi söyler gibi.

Ama sahanın dışı pek öyle değil, sokakları kızıştıran taraftarları, taraftarları kızıştıran başkanları ilk haftadan gördük çok şükür!

Ben bunları daha sık yazacağım burada. Bir futbol blogu olmayacak burası şüphesiz. Ama futbol, hatta spor yazıları daha çok yer bulacak. İlk yazımsa biraz Fenerbahçe'ye dokunacak. Bir Fenerbahçeli olarak bundan daha doğal bir şey de yok elbette, artık herkesin bildiği bir gerçek benimki. Bir gerçek daha var ki, o da Fenerbahçe'nin hazırık dönemi itibariyle çok da güven vermediği.



Yeni bir takım yaratıldı. Sıfırdan değil şüphesiz, örneğin savunma hattı sabit kaldı. Ama teknik kadro değişimi büyük bir iş. Çok büyük hem de. Biraz sabır demek lazım dedim, en azından kendi adıma. Isınacaklar, olacak, tutacak bu hamur dedim. İnandım takıma hem bir taraftar olarak hem de bir futbolsever. Şimdi biraz inancım kırılıyor gibi. "Hadi Aslı, üç maçta mı kırılıyor inancın" demeyin. Genel görüntü bu uzun maratonu düşündükçe insanı kasvete boğuyor. Bir kere dediler ya, göreceğiz elbet güzel günler.

Mtk, Partizan ve son olarak Gaziantepspor maçlarında gördük ki geçtiğimiz sene oyunuyla güven veren takım yok sahada. Bunun da tek bir açıklaması var gibi, o da teknik anlamda yetersiz ve hatta tecrübesiz futbolcuların sahanın göbeğinde cirit atması. Özellikle zayıflayan orta saha ve bununla beraber yeni isimlerle birlikte birbirine yabancılaşan takım göz açtırmıyor. Tabi ki taraftarına ve tedirginlikten!

Bazen kendi kendime düşündüğümde Aziz Yıldırım ve ekibinin yersiz yere bir "ütopik Real Madrid" tadı yakalamak istediğini düşünüyorum. Dünyaca ünlü futbolcuları topla ama futbol oynatama. Hepsi bireysel anlamda alanlarının en iyi adamları olsunlar ama takım oyununda çuvallasınlar. Mübarek spor da eskrim sanki!



Kulüpten gelen son açıklama Mehmet Aurelio ile iplerin tamamen koptuğuna ilişkin iddiaları doğruluyor. Gerçi adam düpedüz gitmiş, doğrulanacak bir iddia yok ama tantanası da bitmiyor transferinin.. Açıklamada "bizden giden oyuncu bize zor döner, o dönene kadar yeri doldurulur ki" tadında bir aba altından sopa gösterme tribi var en fıratvari biçimde. Lüzumsuz.

Fenerbahçe'nin bugün bile aksayan ve hatta belki de Aurelio'nun yokluğu nedeniyle bu kadar topallayan bölgesine şayet gelebiliyorsa gelsin. Evet Aurelio geri gelsin. "Gelin giden kız evine ancak kefeniyle döner" saçmalığı mı be bu! Gidip AZ Alkmaar'ın orta sahasının bilmem nesini gündeme getiriyor basın bir de tutmuş. Şayet Fenerbahçe yönetimi de aynı tutma işini yaptıysa ne yazık.. Hem Türk, hem takımı bilen, hem de taraftarın güvenini kazanmış bir oyuncu dururken -ki bunu Mehmet'in geri gelme olasılığını göz önünde tutarak söylüyorum tabi, manyak değilim- gidip başka bir yabancıyı alıp sonra da "Alex'i mi Türkleştirsek, Carlos'u mu" diye düşünmenin, sıkışmanın manası yok!..

Tüm bunlara, oyuncu eksiklerine, sakatlarına rağmen yarın Partizan karşısında iyi bir maç çıkarır Fenerbahçe. Sanki.
Erkenden gol yemez, son iki maçtır kale ağlarını balıkçı edasıyla okşayan Volkan sapıtmazsa..
-ezse, -azsa..

Hadi bakalım..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hasan'ın Rüyası

Aç!